Unrational Geographic
Bekçi köpeği: Sahibi sık sık“dostum” diye hitap edip başını okşasa da aslında sahibinin işveren olduğunu anlayacak kadar sınıfsal farkındalığa sahiptir. Sık sık en üst perdeden havlayıp, mahalleliyi korkutmak suretiyle teritoriyel tatbikat yapar. “Bu villa sizin bildiğiniz konutlara benzemez!” mesajını verir. Böylece sahibinin fazla mesaiden kaçınmadan satın aldığı vitamin katkılı mamasını hak ettiğine inanır. Besin zincirinde insandan bile sonra en üst sırada yer alır.
Sokak kedisi: Aslen Cihangirli olup, ‘de facto’ bütün belediyeler ile husumet ilişkisi içindedir. Doğal habitatı kentin sokakları olan kedilerin nüfusu, zehirlenme, araba altında ezilme, belediyelerce toplanma gibi yine doğal yöntemlerle kontrol altında tutulur. Neyse ki kimi semt sakinleri kalplerinde kedi lehine 100 % pozitif ayrımcılık yaptıklarından yine de hayat bir şekilde devam eder. Zaman zaman başını okşayacak bir el, mideyi ziyaret edecek kuru mama bulunur . Facebook gündemsiz kaldığında elde ne kadar fotoğrafı varsa servis edilir.
Güvercin: Dış mahallelerde sapanla avlanırken, Bebek Parkı gibi yerlerde 1 bardak-1 lira yemle beslenir. Bitli oldukları söylenir ama bu konu yakından incelenmemiştir. Kentin meydanlarında biriktiklerinde banklarda oturan genci yaşlısı ahali derdi tasayı, gündelik koşuşturmayı bir kenara bırakır, geçici olarak hayat yolundaymış hissiyatına kapılır. Ebeveynler çocuklarının dokunmasına izin vermez, ama kovalayıp korkutmak suretiyle çocuğun neşelenmesinde bir sakınca görmezler.
Kurbanlık koyun: Tası toprağı altın diye kamyonların arkasında İstanbul’un yolunu tutmuş, ancak belediyenin belirlediği arsalar dışında İstanbul namına bir güzellik yaşayamamışlardır. Yine de “hisseli ziyafetler kumpanyası” traji-müzikalinde başrolü kapmışlardır. Kapalı gişe oynayan oyun 4 gün sürer. “ve gerisi sessizlik…” cümlesiyle sona erdiğinde, geriye otoban kenarlarında kan lekeleri, arzu nesnesi bir post ve fakir fukara edebiyatı kalır.
Organik Gezen tavuk: Pharrell Williams’ın ”happy” parçası ile aynı zamanlarda moda oldu. Eskiden tavuklar mutlu mu, depresyona girdi, yatağından çıkmıyor mu soruları kimseyi enterese etmezdi. Ne olduysa oldu; bir gün ekolojik dükkanların raflarında bilinçli tüketicilere organik tavuk ve organik gezen tavuk ikilemi sunuldu. Ancak sade vatandaş bu ikilemden muaf tutuldu. Organik tavuk yiyenler eskiden kendilerini hoşnut ve evrenle bütünlüklü bir ilişki içinde hissederken birdenbire “alternatif tavuk-yumurta tedarikçi ağı” lobisi tarafından gafil avlanıp “yetmez ama evetçi” durumuna düşürüldüler. “Bak sen kendini yere göğe koyamıyordun! Ama duydun mu senin tavuk gezmiyormuş! Mutsuz mutsuz ölmüş gitmiş zavallıcık! Sen de karnı tok sırtı pek ve fakat özgürlük hakkı, doğa hakkı elinden alınmış bu tavuğu yedin afiyetle! Sistemin parçası oldun. Üstelik yediğin etten sana geçen tutsaklık enerjisi hücrelerine nüfuz etmiş. Fark ediyorum da, önüne torba torba konan yasalara ses çıkaramaz oldun.” imalarına kafa sallamak zorunda bırakıldılar.
Lüfer: Kimi iyi niyetli STKcıların soyu kurumadan müdahil olalım,tencere tava çalalım, #saklaçinekopuafiyetleyelüferi kampanyaları nedense diğer boğaz akıntısı sakinlerinde alınganlığa sebep olmuştur. Balık sendikaları konfederasyonu başkanı İstavrit Baba yaptığı konuşmada ‘Tutturmuşlar lüfer de lüfer! Biz de bu denizin balığı değil miyiz? Biz yerel değil miyiz, milli değer değil miyiz? Zaten sizin o lüfer dediğiniz hayvana eskiden sarıkanat denirdi! Bizi yediniz de afiyet mi olmadı? Neyimiz eksik ha neyimiz eksik! Sayımız çoktur diye Çinli muamelesi görüyoruz! Los istavritos unidos cama sera vencidos! sözleriyle beğeni toplamış #veganlargerçekdostumuzdur mesajı 4318 kere retweet edilmiştir.
Kirpi: İçine dönük korumacı bir yapısı vardır ama yine de seveni çoktur. Yön duygusuna sahip değildir. Otobanda tır şoförüne yol sorar. Mahalle veterinerlerine acil kapısından giriş yapar. Bir zamanlar Şehr-i İstanbul’un da doğanın bir parçası olduğunu hatırlatan son delillerden biridir.
Martı: Sesinin güzel olduğuna inanarak mezo soprano, alto yırtınıp çığırınıp durur. Yine de tüm çabalara rağmen iki yakada hemen kıyı şeridinde yer alan konservatuarlara kabul edilmemiştir. Temel besin maddesi simittir. Bebekliğinden beri karnını simitle doyuran vapurların annesi olduğuna inanmıştır. Ama Erol Taş bile acımış, yüreğine taş basmış, “martıcık o vapur senin annen değil, senin annen öldü.” diyememiştir. Sık sık İstanbul semaları fonuyla fotoğrafları çekilir; figürasyon maaşına tenezzül etmeden İstanbul’un marka değerine katkıda bulunurlar. Kıyı şeridinden ayrılmazlar ancak içlerinden bir tanesinin kaçtığı ve Jonathan Livingston kod adıyla Küba’ya yerleştiği bilinmektedir. Bu zat Interpol tarafından kırmızı bültenle aranmaktadır.