Acı çekmek

“Solo un silencio
Profundo y grave
Lloraba en mi corason”
El adios

Casablanca

Eveet, ilk tango dersimiz acı çekmek üstüne. Hangi acı mı? Hani Buda’nın incir ağacının altında göbek bağını kestiği, Sartre’ın, Camus’nün evlat edinip, toplum içinde bir yere getirdiği varoluş acısından bahsediyoruz.

Eğer tango hayatında muvaffak olmak istiyorsan, bol bol acı çekeceksin!

Acı çekmeye doğuştan meyilli bir insansan, bu iş tam sana göre! Sen zaten yarışa 1-0 önde başlıyorsun. Muhtaç olduğun kudret sinir sistemindeki sonsuz ve gereksiz bilgi ve yorum akışında saklı. O bana niye böyle dedi, bu bana niye ters baktı, kılım döndü parmağıma battı gibi derin sorunlar denizinde boğulma potansiyeline doğuştan sahipsin ve bu özel yetenek seni ayrıcalıklı bir tango aday adayı haline getiriyor. Ayrıca savaş ve kıyımların vaka-i adiye sayıldığı Ortadoğu gibi şanslı bir coğrafyadan geliyorsan acı çekmek hususunda Güney Amerika’yı bile gölgede bırakacak bir bölgesel ve kültürel avantaja da sahipsin! Yani duble kavrulmuş lokum gibisin, tadından yenmez!

Ama, acı deneyimi konusunda tembeller sırasında oturuyorsan, neşeli, kalendersen, diyelim mesela Izmirli’ysen, kıçını kaldırmalı ve egzersiz yapmalısın! Nasıl balerin gününün yarısını parmaklarının ucunda, yogacı kafasının üstünde geçirir, balıkçı ağlarını onarır, kasap uzun uzun bıçaklarını bileyler, piyanist parmak egzersizleri yapar; sen de üşenmeden, bıkıp usanmadan acı çekeceksin!

Yaşantının nispeten stabil, mutlu bir döneminde olabilirsin. Dert etme! Geçmişini ve dünyanın bilimum dertlerini hafızanda tazeleyerek de çalışmalarını sürdürebilirsin: mesela seni terkeden ilk sevgiliyi, lisede müdür muavininin durup dururken attığı tokadı, ya da Ortaçağ Avrupası’nda Veba salgınının sebep olduğu yıkımları, şehzade Mustafa’nın katledilişini, I dünya savaşında yenilmeden yenik sayılmamızı, yakın tarihimizde Çinliler’in Budistler’e, Japonlar’ın Çinlilere, Amerikalılar’ın da Japonlar’a yaptıklarını hatırlayarak zincirleme kaza tadında vites değiştirerek acı temrinleriyle hislenim olanaklarını zenginleştirebilirsin.

Bu çalışmayı yaparken Müslüm Gürses ya da Orhan Gencebay dinleyerek yanında lahmacun, adana kebabı ve şalgam suyu üçlemesi ile de kalp bölgesinde konuşlanan acı hissine sindirim sisteminden de destek verebilirsin. Öğün aralarında birer ölçek Genç Werther’in Acıları ve Madame Bovary alınabilir.

Beynin acı çekmesi için ise televizyonu açmak yeterli olacaktır. Tropikal Avokado Cumhuriyeti’nden yayın yapan, artık tek kanal ile yayın hayatını ebediyete intikal ettirecek hem güldüren hem düşündüren mega TV deneyimi ‘Milli Idol Forever’, hassas beyin ve beyinciklerde Bergen marka kezzap etkisi yaratacaktır. Yayın akışı içinde “Milli Idol ile sabah kahvesi” , “Milli Idol ile mürüvvetini gör”, “Milli İdol ile Yemek ve Yedirmek”, “Icraatin içinden: Milli Idol’den Önce , Milli Idol’den Sonra” , “Çocuklar için Milli Idol’den Masallar”, “Tartışma programı: Milli Idol’ün fikirleri Milli Idol’ün duygularına karşı”, “Romantik Film Kuşağı:‘Milli Idol Mon Amour”, “Mini konser: Milli Idol Carnegie Hall Halk Konserleri”, Milli Idol’ün futbol yorumları ile yer aldığı “Kırmızı Kart”, Milli Idol ile uykusu kaçanlar için sohbet programı “Su uyur, düşman uyumaz!” programlarından tercih ve zevke göre istenilen bir ya da birkaç tanesi komşu ve misafirler eşliğinde izlenebilir.

Tabi, yaratıcı ACISEVERLER kabızken şekersiz Türk kahvesi içmek, üst üste 17 yerli dizi izlemek, Bülent Ersoy ile akşam yemeğine çıkmak gibi çeşitlemelerle de ufkumuzu genişletebilirler.

TANGO’nun temel hammaddesi olan ACI deneyimi böylece sokakta bulunmuş çoooook şirinnn♥♥♥ bir kedi yavrusu gibi beslenip büyütülür, sevip okşanır. Sarman hatta azmanlaştırılır.

Dünya tekinsiz bir yerdir. ‘All inklusif’ bir Tango deneyimi açısından ACI hissi kendi başına bırakılamayacak kadar değerlidir ve stratejik öneme sahiptir. Müttefik arayışına girişilir. HÜZÜN zaten “sine qua non” yani işin olmazsa olmazıdır. ! Acı ve hüzün, et ve kemik, ‘memleketim’ ve ‘yavru vatan Kıbrıs’, alg ve mantarlar gibi simbiyotik ilişki içinde el ele, kol kola “biz ayrılamayız” şarkısını söylerler. Melankoli, düşük dozda paranoya, kıskançlık, ‘tam da alçak dağları yaratacaktım ama kahpe kader utansın’ gibi acı ve hüznü besleyen yan duygular da çeşnili sos olarak bu özel karışımın damaktaki lezzetini derinleştirir.

Çeşnili yan duygularla soslandırılmış bu özel karışıma dilin kendini geliştirme yeteneğine sığınarak bundan böyle “interaktif tangomania” diyeceğiz.

“İnteraktif tangomania” bedenin duygu ve düşünce merkezinden baş, boyun, kol ve bacaklardan oluşan periferine doğru aktarılır.

Artık geriye sadece, bedeninde titiz ve hassas çalışmalar sonucu biriktirdiğin, barajın arkasında potansiyel enerjisi ile hazırolda bekleyen bol baharatlı acı ve hüzün nehrini, dans pistinin ana arterlerinden akıtmak kaldı. Zaten aldığın dersler sayesinde teknik olarak bunu öğrendin. Acı temrinleriyle işin ruhunu da kaptın! Ne demişler akacak dert, damarda durmazmış. Sen yürüdükçe derinlikli duyguların şıp şıp bedeninden damlayarak dans pistinin üstünde küçük birikintiler oluşturur. Izleyenler, pencerenin ardından yağan yağmuru izliyormuş gibi bir hisse kapılırlar. Ya da havanın kapalı olduğu bir gün akşam seansında tek başına sinemaya gitmişsin… film başka zamanlara dairmiş…İkinci dünya savaşı yeni başlamış… şansına film çok ama çok şahaneymiş…