Permakültür Kafası

“Bildiğimiz gibi yaşayacağız.
Karıncalar gibi…”

matrix red pill

Diyelim dünyanın gidişatından rahatsızsın. Gündemi takip etmek için internetin başına geçtin. Karşına çok sayıda haber, etkinlik, kurs duyuruları çıktı. Bunlardan kimileri kulağına son zamanlarda sıkça çalınmaya başlayan, merak uyandıran, herşeyle ilgili gibi gözüken ama tam olarak da ne olduğunu anlayamadığın, permakültür diye birşey ile ilgili. Kursların içeriğine, metinlerine bakıyorsun.

Diyelim bilgi almak için eline telefonu aldın.

Karşına sesi güven uyandıran sakin birileri çıkacak. Sana davetkar bir ses tonuyla güzel güzel anlatacaklar. Ekeceğin biçeceğin, eşinle dostunla güle oynaya yaşayıp gideceğin kutsal toprakları, yeryüzünde cenneti vaadedecekler! Allayacaklar, pullayacaklar. Bu permakültür aspirin gibidir; her derda devadır. Katarakta da, kelliğe de iyi gelir. Permakültürcü Polyanna’dan hallicedir; bardağın dolu tarafını gören kişidir diyecekler.

Hepsi boş söz! Palavra!

İnanma!

Yazılma o kursa! Hızla uzaklaş!

Kaç oradan!

Hızla, hemen, acilen, ivedilikle…

Kaç!…

Eğer kaçmazsan, kaçamazsan hapı yuttun!!!

Hangi hapı mı yutttun?

Mavi hapı değil, kırmızı hapı yuttun?

Niçin mi yuttun? Şimdi…

Binlerce yılda evrilip el ele, kol kola, üniversitesi, sanayisi, fabrikası, işçisi, memuru, siteleri, hastaneleri, peyzaj düzenlemeleri, dolu ya da dolmakta olan barajları, golf sahaları, ışıl ışıl eğlence ve kültür hayatı, sempozyumları, kongreleri, AVM ve alışveriş puanları olarak sana en güzel, en nadide suretini gösteren şu koskoca medeniyet gözlerinin önünde 0 ve 1 sayılarından oluşan gri bir buluta dönüşecek.

Rahat yüzü görmeyeceksin. Herkes işinde gücünde, gündelik dertlerine gömülmüş yuvarlanıp giderken, sen toprak bitiyor, hava kirleniyor, niçin deprem önlemleri alınmıyor, belediye suyumuzla çimen suluyor, pizzalar odun ateşinde değil elektikli fırında pişiyor diye kalbin sıkışık, baş ağrıları çekeceksin. Yalnız ve anlaşılamayan bir “gönüllü” olarak eski alışkanlıklarıni terkedecek ama henüz “transition town” da kurulmadığı için bildiğin gibi de yaşayamayacaksın. Arafta çadır kuracaksın.

Aç gezip tok sallanacaksın. Yıllarca dirsek çürütüp, uykusuz kalıp hakettiğin o mimar, mühendis, ekonomist diplomanı duvardan indirip çekmeceye kaldıracak, kerpiç ev, gübre, börtü-böcek, peşine düşeceksin. Bir kök maydonoza kalbini bağlayacaksın.

Maslow’un piramidi olacak ucu açık spiral,
tüm hiyerarşiler hemzemin… Karıncaları kendine öğretmen belleyeceksin.

Alamancı muamelesi göreceksin. Sana şehirde köylülüğe heves ediyorsun diye, köyde şehirlisin diye burun kıvıracaklar. Annen baban efkarlanacak. “Nerede hata yaptık?” diyecek baban sigarasını içine çekerken. Annen sessizce iki damla gözyaşı dökecek.

Sana kenar etkisi diye birşey anlatacaklar. Sakın dinleme, kapat kulaklarını! Eğer dinlersen, artık hiçbir şeyin merkezine, merkezde olmaya ilgi duymayacaksın. Herşeyin kıyısı köşesi, kıyıda köşede kalmışlar girecek dünyana. Sistem olanaklarını da, çirkin yüzünü de sana kenarda gösterecek. Medeniyet dendiğinde aklına artık Amerika, Avrupa gelmeyecek.

Safların belli olduğu savaşlarda çeşitliliğin zenginliğinden dem vurduğunda, uçları buluşturmak, düz çizgileri daire yapmak istediğinde , sana şüphe ile bakacaklar.

Misyonerler gibi kendini her daim görev başında hissedip, her fırsatta dünyanın tüketim alışkanlıklarından, yaklaşan tehlikeden, hepimize düşen sorumluluklardan bahsedip, arkadaşının elindeki kutu kolaya yan yan baktığın için, ana akım ev partilerinde UCO kontenjanından (Unidentified Complaining Object) kara listeye alınacaksın.

Güvercin boku konuşurken heyecanlanan, kendin gibilerle takılmaya başlayacaksın.

İnanmayacaksın ama çökeleği hardallı antrikota tercih edeceksin.

Hani Orhan Veli’ye nasib olmuş havanın bedava, acı suyun bedava olduğu zamanları kıskanacaksın.

Darlanacaksın.

Belki de artık buralarda yapamayacaksın.

Gemilerini yakıp çekip gideceksin.

Gel güzel kardeşim, dinle beni!

Yazılma o kursa!

Sen bizi boşver… Felek bizi bildiği gibi yapmış…

Hala bir şansın varken…

Kaç!..

İmza

Bir dost

14 thoughts on “Permakültür Kafası”

  1. Fikret
     · 

    Spoiler tadında bir yazı olmuş. Okurken kendimi görüp güldüm. Favorim “.. güvercin boku konuşurken heyecanlanan arkadaşlar..”

    Sen yanmazsan ben yanmazsam…

  2. Müfide Ecevit
     · 

    Gerçeğin kendisi bu yazı.,tıpkı sahibi gibi özgün..bana permakültüre ilk adimı siz attırdınız..herşey söylediğiniz gibi.yeniden çalıştım o hevesle.tarla aldım,ev yaptım.çekildim kenara.su dereleri açarken bile içimden sizi anıyorum..siz var olun sağ olun.sevgiler

  3. Berceste
     · 

    Ahah tam da aynısı, tıpkısı 😀

    Elini uzattın mı, kolunu kaptırıyorsun eskilerin dediği gibi. Ama biz kolla da kalmadık, ruha kadar kaptırdık 🙂

  4. zehra charlesworth
     · 

    Sehire aileni,akrabalarini, dostlarini gormeye indiginde bile durabilecegin sure bir iki haftayi gecmeyecek… Darlanacak ve ben burda otuz sene nadil yasadim diyeceksin. Cok guzel yazmissiniz. Oyle bir kenar ki o permakultur kursu mafya gibi girisi var cikisi yok vallahi 🙂 sevgiler

  5. ahsen yuksek
     · 

    Ben katılmak istiyorum.
    Suya dokunmaktan yoruldum toprağa dokunmak istiyorum azıcık

  6. mustafa candemir
     · 

    ben de ben de en az 400 lira verip permakültür sertifikası almak istiyorum!

  7. Taner Aksel
     · 

    Bak benim biraderin eşi nasıl yorum yapmış yazına: “Abi seni nasıl da iyi tanımlanış! Çok güzel tespitler var. Biz de ucundan permakültürcü olduk galiba çünkü benzer kaygıları taşımaya başladık bile.”

  8. mustafa
     · 

    hayvan bak, hem çökelek hem antrikot de. tırmalamaya, eşelenmeye devam. brava Nalan, cok güzel yazı.

  9. Gülcan Zengin
     · 

    Çok fazla sevdim bu kafayı Nalan Özdemir.

    Harika bir yazı olmuş, ellerine ve de güzel zihnine sağlık.

  10. naime
     · 

    Çok güzel, ben tamamen bir UCO’yum şu anda bu şehirde, bu kalabalık istanbul’da…

  11. karahat
     · 

    O kurslarda maniple edilip sisteme entegre olduğunda bu yazı reklam panolarına, balkonda maydanoz yetiştiren, kariyer sahibi sevim abla resmiyle birlikte yayımlanacak. Ve kurs verenler 8 silindirli arabasıyla petrol tüketecek. Ve başka türlü bir şey kurtarmaya çalışacak zihniyeti umumiyeyi yine…

  12. cihan şen
     · 

    Çok içten bir yazı olmuş. Herkesin muzdarip olduğu bakışların, hakkımızda yapılan yorumların izahı olmuş. Bir ince memed hikayesi bizimkisi. Abdi ağalar bitmiyor, ama insan teslim de olamıyor